Küçükken en büyük eğlencem, üç dört balıklı akvaryumumuzu seyretmekti. Hayvanlara bayıldığımdan değil tabi, oldum olası her türden canlıyla mesafe koymaya çalıştım araya... Neredeyse her an uğultuyla çınlıyordu ev. Kardeşlerimin gürültüsünden nefret ediyordum. Havladıkları için sokak köpeklerinden, miyavlayıp durdukları için kedilerden, sürekli bağırdığı için babamdan, mütamadiyen ağladığı için annemden ve kaçıp gidemeyecek kadar küçük olduğum için kendimden nefret ediyordum. Balıkları seviyordum sadece. Çünkü hiç gürültü yapmıyorlardı. Bulduğum her kısa boşlukta nefesimi tutup, göt kadar akvaryumda salak salak yüzüşlerini seyredip mutlu oluyordum. Gitmek isteyip de gidememenin acısını ta o zamanlardan çok iyi bilirim..
Doğup büyüdüğü yere ait değil insan. Acı çektiği ya da çok mutlu olduğu yere de ait değil. İnsan, olmak isteyip de olamadığı yere ait. Şey gibi bir his işte bu. Çok, çok susamak gibi. Siz anlamazsınız bu hissi, bir tek o anlar..
Ali Lidar