29 Nis 2014

dedi ki: “Rabbim! Gönlüme ferahlık ver“.

Tâhâ 25

Ali Lidar

Niye büyüdükçe daha çok hata yapıyoruz? Büyümeye tepki mi bu? Oysa her geçen gün daha çok öğreniyoruz lafta. Öğrendikçe de daha çok hata yapıyoruz. Ne öğrendik o zaman bu işten. Cidden, bana bir harf daha öğretenin ağzını burnunu kırarım diye bağırmak istiyorum. Hatalarımızla birlikte pişmanlıklarımız da artıyor. Keşke biri beni beş yaşıma geri götürüp orada boğsa!

25 Nis 2014

Düşünsene hem kuyudasın hem de Yusuf değilsin.

İbrahim Tenekeci

21 Nis 2014

Robert Frank 1958

bravo-hotel:

Untitled (Children with Sparklers in Provincetown) ca. 1958. Robert Frank. Gelatin silver print
Cahilsin, okur öğrenirsin. Gerisin, ilerlersin. Adam yok, yetiştirirsin. Paran yok, kazanırsın. Her şeyin bir çaresi vardır. Fakat insan bozuldu mu, bunun çaresi yoktur.

Ahmet Hamdi Tanpınar

Huzursuzluğun Kitabı

İnsanlar bana değmeden geçiyor yanımdan. Etrafımda havadan başka şey yok.Kendimi o kadar tecrit edilmiş hissediyorum ki, üzerimdeki giysiyle aramdaki boşluğu bile algılıyorum.

Fernando Pessoa

20 Nis 2014


Bir insana verdiğiniz değerin, onun gerçekten değerli olmasıyla ya da bunu hak edip etmemesiyle hiç ilgisi yoktur. Değer vereceğiniz insanları kendiniz seçersiniz ve bunu yaparken çoğu zaman ne durumda olduklarına aldırmazsınız. Bunun adı tam olarak 'değer yüklemesi'dir. Yani ona verdiğiniz değerin kaynağı siz olduğunuz için asıl değerli olan karşınızdaki değil sizsinizdir. En azından bir süre öyledir. Ama şunu da göz ardı etmemek gerekir. Birine gereğinden fazla değer verirseniz eğer (artık sürekli kendinizden verdiğiniz için) siz değer kaybetmeye başlarsınız ve onun gözünde ona verdiğiniz değer ölçüsünde değersizleşirsiniz. Soylu ve tutkulu başlayan pek çok yakınlaşmanın son derece sefilce sonlanmasının en büyük nedeni de işte bu durumdur..

Ali Lidar

Sokrates

Dürüst insan daima çocuk kalır.
Şimdi sen; Uzattığın elini tutmayan ele mi dargınsın, yoksa tutmayacak bir ele uzattığın için, kendine mi kızgınsın?

Mevlana
null
En önemli karşılaşmalar, bedenler daha birbirini görmeden ruhlar tarafından hazırlanırlar.

19 Nis 2014

Ebrehe ve Ebabil kuşları

Her şey bir kıskançlıkla başlıyor.

Ebrehe Yemen’de, Habeşistan Krallığına bağlı hristiyan bir vali idi ve "Ne var bu Mekkede. Bütün Araplar oraya koşuyor, tavaf için. Ticaret orada, hayat orada... Ne var sende ey Kábe!" diyordu .
Arapların her sene hac amacıyla Mekke'ye gitmelerini istemiyordu. Büyük bir kilise yaptırdı ve ismini 'Kuleys' koydu.Arapların akın akın tapınağa geleceğini duşünmekteydi. Bekledi bekledi, ama umduğu ilgiyi goremedi. insanlar yine Kábe'ye gidiyordu.
Ebrehe'nin haccı engelleme niyeti Yemen'li Arapları öfkelendirdi. Rivayete göre Nukayl isminde bir yerli, Kuleys’e girerek kimsenin olmadığı bir zamanda içeriyi harabeye çevirdi, kirletti ve kayıplara karıştı. Ebrehe ağır bir hakarete uğramıştı. Olayın üzerine bir de kilisenin yanması eklenince vali intikam almaya karar verdi;
Kâbe’yi yıkmak ve enkazı fillerle Yemen'e taşımak için 19 Fil ve altmışbin Habeşliden oluşan ordusu ile harekete geçti. Bu ordunun önünde Mahmud adlı bir fil de vardır. Ordu mekke'ye yaklaştığında Mahmud ilerlemeyi reddeder. Mekke dışındaki istikametlere doğru yürüse de, Mekke'ye yöneltildiğinde ısrarla durur.

Tam bu sırada deniz tarafında gökyüzü Ebabil kuşları ile doldu, gagaları ve ayaklarında taşıdıkları taşlar ile Ebrehe ordusunu taş yağmuruna tuttular.İstilacı ordu bozguna uğradı. Etleri lime lime dökülerek ölüyorlardı. Kalanlar Ebrehe de içlerinde olduğu halde perişan bir vaziyette Yemen'e doğru kaçtılar.

16 Nis 2014

Artık hayal kurmaktan yoruldum. Herkes çok konuşuyor ve hepsi de kendinden çok emin. İnandıkları doğruları ispatlama gereği bile duymuyorlar. Herkes her şeyi biliyor. ”Az bir sakin olun, hanginize inanacağımı şaşırdım” diye bağırmak istiyorum. Ama bağırmıyorum. Onun yerine bir sigara daha sarıyorum. Çünkü birini dinlerken gözlerine bakamıyorum. Hepimizin gözlerinde birer mezar taşı gizli. Benimkinin üstünde yazanları okutmak istemiyorum.

Burak Aksak
Hayat her zamanki sıkıcı ve yıldırıcı bir biçimde devam etti. Kısa bir süre önce yaşadıklarımı geçici deliliğe bağlamış, her şeyi zihnimde hayal ettiğime kanaat getirmiştim. Hayatta asıl önemli iki şey, unutmamak gerekir ki, acıdan kaçmak ve geceleri iyi uyumaktır. Öyle değil mi?

Charles Bukowski

9 Nis 2014

Ben bilmek istiyorum, hayat gerçekten bir avuç yerde durmadan dönüp durmak, sonra da yaşlanıp ölüp gitmek mi yoksa bu dünyada başka türlü yaşamak mümkün mü?

Samed Behrengi

6 Nis 2014

Yirmi yıl önce dünyayı değiştirebileceğimi zannederdim. On yıl önce dünyanın buna değmeyeceğine, çevremi ve kendimi değiştirmemin yeterli olacağına inandım. Bir kaç yıl önce de iyice hedef küçültüp, sadece kendimi değiştirebilmek için harcamaya başladım bütün enerjimi..
Şimdi ise çoraplarımı değiştirmeye bile üşeniyorum. Bok yesin her şey değişir diyen filozof.
Söyleyeceğimiz çok şey var aslında. Ama üşeniyoruz. Ve çok sıkıldık. Önceleri müthiş bir hevesle acılarımızı paylaşacak insan ararken etrafımızda, şimdi kimseler soru sormasın istiyoruz. Sorduklarında ise yakınlık derecesine göre 'hayat' ya da 'siktiret' diye cevap verip susuyoruz. Söyleyecek şeyimiz olmadığından değil, söyleyecek çok şeyimiz var aslında ama bugüne kadar anlattıklarımız hiçbir işe yaramadığından konuşmak istemiyoruz.  İstediğimiz tek şey sükunet. Durmadan 'neyin var?' diye sorular soran bir insandan daha kötü tek şey geliyor aklıma. Durmadan 'neyin var ?' diyen birden fazla insan.. İnsanların bize yapacakları en büyük iyilik çenelerini kapalı tutup aptalca sorular sormaktan vazgeçmeleri. Bize baktıklarında arkamızdaki duvarı gören insanlar istiyoruz çevremizde hepsi bu..

4 Nis 2014

Sıkıntı.. Büyük.. Dağılmıyor ne yapsam. Tuhafım.. Tırnakla et arasındaki pislik gibiyim, gönülsüzce verilen selam gibi, tam namaza duracakken bozulan abdest gibi. Nesli tükenme riski bulunmadığı için kimselerin aklına gelmeyen özelliksiz bir hayvan gibiyim, çarşı iznine askeri kıyafetlerle çıkan vasıfsız er gibi, cari açık gibi, ısınan küre, patlak ampül, yarılmış teker, kokmuş et.. Cami avlusu yerine musalla taşına bırakılmış yatalak bir ihtiyar gibiyim, ingilizce sınavında mal mal etrafa bakınan onikinci sınıf öğrencisi gibi, bozuk küçük ev aleti gibi, kabı yırtık üçüncü sınıf cinayet romanı gibi, Denizaltı'daki sineklik gibi, Afrika'da Ufo, Kuzey Kutbu'nda derin dondurucu gibi.. Ağartmayan dandik çamaşır suyu gibi...
Ömrüm şimdi ilk kez gittiğim bir şehrin Kamil Koç bekleme salonunun televizyonundan Otobüs geldiğinde yarım kalacağını bile bile izlediğim bir film.
Nasıl da dışardan bakıyorum kendime.Nasıl da yabancı.Nasıl da tedirgin Sanki girmediğim mücadeleleri bile
kaybettim.

1 Nis 2014

Hayata sığmak kolay değil, elin kolun sığsa tuttukların sığmıyor, ayakların girse hayallerin girmiyor, belin dönse gözün arkada bıraktıklarında kalıyor, hep bir darlık, darlık, sıkışma, sonra da bakılıyor ki, insan gire gire daha giriş kapısında durmuş, orayı da tıkamış, ötesi bomboş, yiğitsen ilerle. Bilinen beylik şeyler, evlenmek, işe girip çalışmak, yorulmak, hastalanmak, yaşlanmak, umduğunu bulamamak ve gitmek istemek…

Şule Gürbüz