28 Ara 2013

Büyük Yenilgiler Atlası

Çaresizce kabullenmekten başka seçeneğin kalmaz. Mağlup olmuşsundur. Başka türlü bir oyun başlar artık ve kendi hayatını tatsız bir film gibi izlersin..

Oysa bütün istediğin kıpırtısız bir hayattı. Sakin, dingin, hareketsiz. Mutlu olmaktan çoktan vazgeçmiştin, istediğin tek şey huzurdu. Huzurun yolu da mutlak eylemsizlikten geçiyordu. Ama ne zaman, ne eşya, ne de o izin verdi buna. Her şeyin tabi olduğu değişim yasalarından hayatını kurtaramadın. Alışkanlıklarını korumak pahasına direndiğini zannettiğin değişim yavaş yavaş sana ve eşyaya gününü ve gücünü gösterdi. Ne büyük ideallerin vardı ne kahramanlık hayallerin. Basit bir hayat, basit insanlar, zamanın ağır aktığı Safranbolu gibi bir yer ve ölürken bile kimsenin düzenini bozmayacak kadar farkedilmeyecek bir yaşam..Kurduğun hayallerin bile tek bir ortak noktası vardı. Basit, sıradan, sakin bir hayat.. Buna benzer bir şey kurduğunu zannetmiştin bir süre ama her sıradan insanın başına gelen senin de başına geldi.

Ali Lidar

27 Ara 2013

Georges Perec

Sabırlısın ama beklemiyorsun, özgürsün ama seçmiyorsun,müsaitsin ama hiçbir şey seni harekete geçirmiyor. Hiçbir şey istemiyor,hiçbir şey talep etmiyor, hiçbir şeyi dayatmıyorsun.
Hiç dinlemeden duyuyor,hiç bakmadan görüyorsun.


23 Ara 2013

20 Ara 2013


bu gif için ayrı blog açıcam o derece

bende bu film için ayrı blog açıcam artık

Poulet aux Prunes

Sinek Isırıklarının Müellifi

Hayat, kendi kendilerini kopyalayan dev moleküllerden başka bir şey değil. Hayat dediğimiz şey sadece kimyadan ibaret. Periyodik tabloyu ezberlesek yeter. Evrendeki en bol iki elementin, hidrojen ve helyumun, aynı zamanda en hafif iki element olması her şeyi açıklıyor zaten. Böyle hafif bir evrende anlam ne arasın? Anlam ağırdır… Dibe çöker. Falcılar bu nedenle kahvenin telvesine bakarlar.

Barış Bıçakçı

16 Ara 2013

Unuttuğu için mi delirir insan, unutamadığı için mi?

Latife Tekin
Eğer hızlı gitmek istiyorsan yalnız git.
Uzağa gitmek istiyorsan birlikte git...  

Afrika Atasözü

13 Ara 2013

İyi, ılımlı, yumuşak bir karakter, kısıtlı koşullarda hoşnut olabilir; öte yandan, hırslı, kıskanç ve kötü biri, tüm zenginliğe karşın hoşnut değildir. Sürekli sıradışı, zihinsel açıdan olağanüstü bir bireyselliğin tadına varan bir kimse için, genel olarak ulaşılmaya çalışılan hazlar bütünüyle gereksizdirler, hatta sadece rahatsızlık verici ve usandırıcıdırlar.
Bunun için Sokrates, satılmak için sergilenen lüks mallara bakarak, "Gereksinmediğim ne çok şey var." demişti.

Schopenhauer

Frida Kahlo-The Wounded Deer, 1946

12 Ara 2013

Bütün yorulmamışlıklarını birden bire ve bir kerede yoruluverir insan. Aniden. Bakkala gidip gelirken mesela. İki ekmek, bir yoğurt ve bir kısa parlıament alıp dönecektir alt tarafı. Alır da. Sonrası geçmeyecek bir yorgunluk işte. Bütün ölememişliklerini tek seferde öleceği gibi, bütün ağlayamadıklarını tek seferde ağladığı gibi, bütün sahip olduklarını tek seferde yitireceği gibi. Yorulmaz insan bazen. Yorulmaz, yorulmaz, yorulmaz. Sonra birden bire yoruluverir. Ekseriyetle bakkala giderken. İki ekmek, bir yoğurt...

Ali Lidar

11 Ara 2013

Bach, Cello Suites

Okumaktan edindiğim biricik fayda, bilgisizliğimi gittikçe daha iyi görmek olmuştur.

Descartes

Felsefenin Tesellisi

Gerçek dostlar bizi toplumsal yaşamın sahte ölçütlerine göre değerlendirmezler; onların asıl ilgilendiği şey bizim kendi benliğimizdir. Bizim için duydukları sevgi, ideal ana-babaların çocuklarına duydukları sevgi gibidir, dış görünüşümüzden ya da toplumsal hiyerarşi içindeki konumumuzdan etkilenmez. Dolayısıyla, onların yanındayken eski püskü giysiler içinde dolaşmaktan ya da bu yıl çok az para kazandığımızı söylemekten çekinmeyiz.

Epikür

3 Ara 2013

Hayatı senin gibi görmeyenlere anlatsan dinlemezler. Dinleseler inanmazlar. Biz böyle görmüyoruz senin ruhun hasta derler. Kendin gibi birini bulana kadar hastasındır.

Cezmi Ersöz

Yavaşlık

Yavaşlık ile hatırlama, hız ile unutma arasında gizli bir ilişki vardır. Bir şey hatırlamak isteyen kimse yürüyüşünü yavaşlatır. Buna karşılık, az önce yaşadığı kötü bir olayı unutmaya çalışan insan elinde olmadan yürüyüşünü hızlandırır.

Milan Kundera

29 Kas 2013

Gözümüz kapılarda kaldıkça daralır içimiz,
Gitsek kırarız korkusu.. kalsak rahat değiliz.

Şükrü Erbaş
Ama bu an bunları anlatmak ihtiyacındaydım. Bunları da senden başka kimseye anlatmak istemiyorum.

Tezer Özlü

26 Kas 2013

Kaç yaşında olursan ol, uyuyunca geçecekmiş gibi gelecek. Kaç yaşında olursan ol, uyuyunca geçmeyecek.

Cesare Pavese

Acaibü’l Mahlûkat ve Garaibü’l Mevcûdat

Kazvini’nin 13. yüzyıla ait Arapça eseri ‘Acaibü’l Mahlûkat ve Garaibü’l Mevcûdat Ortaçağ İslam dünyasının en önemli doğal tarih metinlerini barındırır.  İlk bölümde acâyip, mahlûkat ve garip kelimelerinin anlamlarından, İslam, Roma ve İran takvimlerinden, evrende yaratılmış canlı cansız varlıklardan, Müslümanların astronomik bilgilerinden, gezegenlerden, yıldızlardan, meleklerden bahsedilir. Evrenin eşsiz güzellikleri ve gök cisimlerinin insan hayatı üzerindeki etkileri vurgulanır. Diğer bölümde ateş, hava, su, toprak gibi elementler, denizler, yeryüzünde denge sağlayan dağlar, adalar, şehir ve kasabalar vb. coğrafi bölgeler, jeolojik oluşumlar; bitkiler, ağaçlar, suda ve karada yaşayan hayvanlar, insanlar, mitolojik yaratıklar, cinler, devler yanı sıra dünyanın tuhaflıkları anlatılır...

19 Kas 2013

I treni di Tozeur, 1984

Barış Bıçakçı

Şehirde otomobiller, yollar ve binalar, sonunda bütün sıcaklıkların evrenin ölgün sıcaklığıyla aynı olacağı bir geleceğe doğru son hızla gidiyor, uzanıyor, yükseliyor. Ama aralarında banka memuru sevgili dostum Tuğrul’un da bulunduğu sağlığına dikkat etmeyen, fazlasıyla hayalperest bazı insanlar var ki, onlar gece kurdukları saatin sabah çalışmamasını veya en iyisi geriye gitmesini gönülden dileyerek tatlı tatlı esniyorlar.

Tarık Tufan

16 Kas 2013

Düşün! Bize matematik dünyasının kurgusal ve sonsuz olduğu öğretildi.Bunu kabul ederim.Ama sonra 1 ile 2 arasındaki sonsuzluğu düşündüm.Peki o nereye gitti?
İrrasyonel sayılar varken bir sayıdan sonra diğer bir tam sayı nasıl gelebilir?Eğer 1’den sonra virgül konursa ve bunun da kıçına sonsuz sayı konabiliyorsa 2 nasıl gelebilir?İşte!Soru bu!
Yanıtsız bir soru ve işte matematiğin hatası!Dolayısıyla matematik yok!Onun üzerine kurulmuş dünya düzeni de yok..Ama ben anlayabilirim.anlayabilirim bu sorunu ve o zaman ortaya yaklaşık sayılar çıkar.Yani hiçbir sayı tam değildir.Hepsi tama yaklaşır,ama varamaz. Demektir ki 1,999…9’u bize 2 diye yutturmaya çalışan bir dünyanın çocuklarıyız.Ve dünya da aslında tam gibi görünürken,aslıda irrasyonellik harikası.İşte bu yüzden hayat yoktur. Olsa dahi o da irrasyoneldir!Yani anlamsızdır.Ne bir başlama nedeni,ne de bir oluş nedeni vardır.evrende uçuşa kocaman bir irrasyonellik .Tabi ki dünyanın bir anlamı olması gerekiyor.Belki de onu anlamlandıran üzerinde yaşayan akıl sahibi yaratıklardır. Ama onların da bizi getirdiği nokta ortada.!!

Hakan Günday

Gustav Mahler - Symphony No.5

Kinyas ve Kayra

Ne ölüm, ne de hayat! Hiç biri kovalamıyor beni rüyalarımda. Hiçbirinin eli bana değmiyor. Çünkü ellerim ceplerimde hiç olmadıkları kadar. Varlığıma nedensizlikten delirdim ben. Hiçbir nedeni kendime yakıştıramadığımdan. Hepsini giydim. Hiçbiri olmadı. Hepsi dar geldi. İnansaydım herhangi birine, uğruna gerekirse dünyayı kan gölüne çevirirdim. Okyanuslar kırmızı olurdu. Pıhtılaşmış kanlardan siyah dağlar yükselirdi. Ama inanamadım. Bir türlü inanamadım.. Bütün hayat bir ilüzyon. Benim gibi.
Yaşadığım her şeyi bir karınca gibi yuvarlaya yuvarlaya ona taşımayı düşünüyordum hâlâ, kış için, o bitmek bilmez kış için ve önümüzdeki kışlar için, turşu kurmadan, reçel yapmadan, masal anlatmadan çıkaramayacağımız kışlar için.

Barış Bıçakçı

Toni Frissell

liquidnight:

Toni Frissell
Crazy with the heat
Vogue, July, 1937
From Toni Frissell: Photographs 1933-1967

15 Kas 2013

Yormayın çenenizi, boş laf hallaç osuruğu gibi araya gider..

Abandoned Garden in Rouen, Paul Gauguin 1884

Bu aklına gelince ve bununla birlikte geçmiş de aklına gelince ve çok süratli gelince, gözleri doldu. Çünkü bir şeyin düşünce olabilmesi için makul bir sürenin geçmesi lazım. Aniden akla geliveren ve düşünceye dönüşmek için kâfi zamanı bulamayan şeyler, basınç değişikliğinin tesiriyle (bizim problemimizde basınç aniden düşüyor, sıcaklık ise sabit) ne olur, sıvı hale geçer ve gözyaşı olarak akar bunu herkes bilsin. Bu böyledir. Gözlerini sil.

Barış Bıçakçı, Herkes Herkesle Dostmuş Gibi

14 Kas 2013

Bizim Büyük Çaresizliğimiz

Kışları, kıyı tenhalaştığında, sandalyelerimizi ılgınların altına koyup denizi seyredeceğiz. Geçmişten konuşacağız. Bütün yaşadıklarımızı bıkmadan usanmadan ve artık utanmadan hatırlayacağız. Deniz azacak burnumuzun dibine kadar gelecek. Hırkalarımıza iyice sarılacağız. Bedenlerimiz, olan biteni kabullenmemize olanak tanıyacak bir hızla çevikliğini, gücünü, dayanıklığını yitirmiş olacak.

Hayatı, büyük çaresizliğimizi, nihayet anladığımızı düşüneceğiz. .İçimizde bilmediğimiz bir şeylere isyan etme isteği doğacak. Sonra yine bahar gelecek, yaz gelecek. Tekrar eden şeyler bizi tekrar tekrar sevindirecek.

Barış Bıçakçı
Hayatta en zor şey de;
İnsanın kendi kendini teselli etmek zorunda kalmasıdır.

William Shakespeare
Ben hakaretleri bağışlayacak kadar iyi bir yapıda değildim, ama sonunda onları unutuyordum hep. Benim kendisinden nefret ettiğime inanan biri, onu geniş bir gülümseme ile selamladığımı görünce apışıp kalıyordu. O zaman, yapısına göre ya bendeki ruh büyüklüğüne hayran oluyor ya da ödlekliğimi küçümsemeyle karşılıyordu, oysa bu davranışımın nedeni daha basitti: adını bile unutmuştum adamın. İlgisiz ya da nankör kılan aynı sakatlık o zaman büyük ruhlu hale getiriyordu beni.

Demek ki, ben-ben-ben’in günü gününe sürekliliği dışında başka bir süreklilik olmadan yaşıyordum. Günü gününe kadınlar, günü gününe erdem ya da erdemsizlik, günü gününe, köpekler gibi, ama her gün sağlamca yerinde duran kendim. Böylece yaşamın yüzeyinde ilerliyordum, sözcükler içinde, hiçbir zaman gerçek içinde değil. Tam okunmamış o kitaplar, tam sevilmemiş o dostlar, tam gezilmemiş o kentler, tam sarılmamış o kadınlar! Sıkıntıdan ya da dalgınlıkla bir takım el kol hareketleri yapıyordum. Varlıklar birbirini izliyor, birbirine takılmak istiyorlardı, ama ortada hiçbir şey yoktu, bu da berbat bir şeydi. Onlar için. Bense unutuyordum.

Albert Camus, Düşüş
Bir günü daha bitirmenin sevincini, yarına başlıyor olmam yarıda bırakıyor.

Şule Gürbüz

11 Kas 2013

Kafka

Ah Milena… Denize düşmüşüz sanki, elimizde olmadan oradan oraya sürükleniyoruz… Boğulmuyorsak, bu da kötülük olsun diyedir.
Ben senin kötü olduğunu,
senin kötü olduğunu anlamamak için çok çalıştım.

Birhan Keskin
Felek, tesadüflerle sağ gösterir ve gerçeklerle sol vurur. Mutluluk bu ikisi arasında geçen sürede yaşanır.

Murat Menteş

Contemporary İstanbul 2013


















10 Kas 2013

Ayrılığa kavuşsaydık,ona kendi acısını tattırırdık.

İbn Arabi.

8 Kas 2013

Hiç geçmeyen, hiç unutulmayan şeyler de var beyefendi! Ölünceye kadar insanın sırtından atamayacağı şeyler de var..

Sabahattin Ali
whispsofinvisibleme:

6 Kas 2013

Kafesin Güvenliği

Kimi ruhlar çarmıha gerilidir. Kadim yaraları yüzünden yeniden ve yeniden gerilirler her iki koldan birer çiviyle. Birisi paslıdır çivinin. Onu çıkarmak hem zor, hem acılıdır. İki kolun asıldığı ve ruhu geren; gerdikçe çatlatan bu çarmıhın çivilerinden biri arzu, diğeri gereklilik; ya da biri aşk, öteki onaydır çoğu zaman. İçin için yansa da istediği yöne meyletmek için öteki paslı çivi tutar biteviye.

Birini koparmalı, birini sökmelidir. Yoksa daha fazla dayanamayacaktır. Sökülmeye aday olan taraf çoğu zaman yeni çividir. Arzu çivisi, onay çivisinden daha kolay sökülüp atılır. Daha az korkutucudur onu sökmek. Kendini yok etmek de olsa daha az suçluluk vardır o yanda. Eski esarete boyun eğmek yine de çarmıhtan kurtulmak olacaktır çünkü.

Ve fakat yeni bir çarmıh daha vardır: Nasıl yapmalı? Sorumluluk almadan, suçluluk hissetmeden… Kendini yok etmek isteyen, bunun da bulur bir yolunu. Bilir, öğrenmiştir çünkü paslı taraftan bunu yıllar boyu. Hataya zorlar ite kaka taze tarafı. Böylece kendi yapmamış olacaktır olanı biteni; kendi almayacaktır ne suçu, ne de sorumluluğu…

Aslında ortada tek çivi vardır. Geçmişin çivisi… Hiç kopamadığı… O yüzden yerleşemez ruh yeni bir eve, yeni birine, yeni bir ‘biz’e. Ne kadar yerleşse o kadar çarmıh olacaktır. Bilir bunu içten içe… Geçmişin bilindik acısından daha ağır ve fazla gelir özgür ve sorumlu olmanın acısı zira.

İstemese de, istemediği yerde olsa da, istemediklerini yapsa da daha az korkuludur bilindik boyun eğiş ve tanıdık pranga. Zaten yeni olan tarafta da aranan bağlılığın, güven ve aidiyetin aynı zamanda ruhu bağlayan, kıskıvrak eden iplere döneceğinden de korkmaktadır. Kadim olan eski acı ise bilindik olandır aynı zamanda. Zaten hep acıyan, hiç durmadan acıyan… Dahası “Ya çivisiz kalırsam?” der ruh. Kendi özgürlüğünden de korkar çünkü. Sınırlarını hep başkalarının koyduğu bir yaşamdan çıkarsa kendi sınırlarını koyamayacağından korkar. İlle de bir çivi ister koluna, kendi sınırsızlığından ürktüğü için.

Çivi acılıdır. Ama güvenlidir. Çünkü o karar verir, orada durmasına kanata kanata da olsa. “Ya özgür kalırsam?” diye korkar. “Kendim karar vereceğim nerede olacağıma ve de ne yapacağıma.” “Ve o zaman katlanacağım sonuçlarına.” Çünkü bilir ki özgürlüktür aslında sorumluluk gerektiren. Çivi sorumluluk değil zorunluluktur zira. Karar gerektirmeyen bir esarettir. Ne itiraz, ne talep vardır orada. Sadece bir kafesin güvenliği ve bir kaç tane yem…

Cem Mumcu

Saatleri Ayarlama Enstitüsü

Elbette birinden biri iyi gelecek ve ben de etrafımdakilere benzeyecektim. Muhakkak benzemeliydim. Benzemezsem yaşamak çok güçtü.

Ahmet Hamdi Tanpınar
Sen onları derli toplu sanırsın,
halbuki kalpleri darmadağınıktır.

Haşr-14

29 Eki 2013

Pastoral Symphony / Vaughan Williams- 1922

Русалки

Ivan Kramskoi'nin 1871 de yaptığı Denizkızları. Slav mitolojisine göre nehirdeki ruhlar genç kadınlar biçiminde geceleri çıkardı. Bunların vaftiz olmadan veya evlenmeden ölen ya da karşılıksız aşk sonucu nehirde intihar eden ruhlar olduğu da söylenir. Geceleri nehirden çıkıp dans ettiklerine ve şarkı söylediklerine inanılır. 

The Romance (Andantino - Appassionato) / Vaughan Williams' Serenade A minor-1898

Fassbender,12 Years a Slave

Went to see 12 Years a Slave today, and i'm speachless...
Geçen her gecenin leyle-i kadr, karşılaştığım her kişinin Hızır olmadığını anladığım zaman kırılıyorum. Böylece kırılan bir düş haline dönüştüğümü görüyorum.

İsmet Özel

Errol Le Cain , The Snow Queen

intheheatherbright:


- the reindeer leapt over bush and briar, over marsh and moor, -

Naomi Lewis [Hans Christian Andersen], The Snow Queen, illus. Errol Le Cain (Harmondsworth: Penguin, 1981).

26 Eki 2013

Tezer Özlü

Kendimle savaşmaktan yoruldum. “Yapmam” dediğim ne varsa yaptım, büyük lokma yemedim ama büyük sözlerimin hepsini yuttum. Gitmelerden çok, kelimeler yaktı canımı. Geçmişi düzeltmeye çalıştım, sanki zamanı geri döndürebilirmişim gibi. Kimseden bir şey beklememeyi öğrendiğim gün, işte o zaman özgür olacağım. Akışına bırakmayı bir türlü öğrenemedim. Bana karşı yapılan her hatadan bile kendimi sorumlu tuttum, ama doğrularımı hiç üstüme alınmadım.
Tek bir kelimeden binlerce anlam çıkardığım günler de oldu, yazılan uzun cümleleri görmezden geldiğim günlerde. İnsanlara inanmaya çalışmaktan yoruldum.
Dünya, her geçen gün daha yakına geliyor. İyi mi? Değil. Çünkü bunun ne demek olduğunu, az veya çok, hepimiz biliyoruz. Mesela sizi sevenler ile kullananları birbirinden ayırmanız iyice güçleşiyor. 

Modern hayatın yıkıcı etkilerine karşı, çok şükür ki, bazı sığınaklarımız var. Bunlardan biri de dostluktur, kardeşliktir. Dostluk, Yahya Kemal’in sözleriyle söyleyecek olursak, aşktan bile daha saf bir histir.İnsan, zor sanattır. Onu tanımak, onunla uyuşmak, maddiyatın dışında bir ortaklık oluşturmak. Bilhassa bu devirde, çetin meseledir.

İbrahim Tenekeci

24 Eki 2013

Dünyanın içinde, insan sayısı kadar dünya daha var. Bu dünyaların her biri soru işareti olarak karşımızda duruyor. Sözgelimi ağaçları tanırsınız; çiçek açar, meyve verir, yaprak dökerler. Peki, bir insanı tam manasıyla tanımak mümkün müdür? Yıllarca beraber olursunuz da, sonra öyle bir şey yapar ki, şaşırır kalırsınız. Yazık dersiniz, tanıyamamışım.
Biliyoruz ki, hiç kimse kendisini sonuna kadar saklayamaz. Bir gün, gerçek mizacını mutlaka ele verir. Sarımsağı gelin etmişler de, kırk gün kokusu çıkmamış. Devamı yok.
Bir insanla tanışmak, tanış olmak, hatta onu anlamak; o insanı tanımak anlamına gelir mi? Elbette gelmez. Sufiler, “ilk hatır önemlidir” der. Şimdilerde buna, “izlenim” diyoruz. Dünyanın hatır üzerine kurulu olduğunu düşünürsek, izlenim, bir anda anlamını yitiriyor.
İnsanları yakından tanıdıkça, kiminin altını, kiminin üstünü çizmek zorunda kalıyoruz. Aslına bakarsanız, ‘yakından tanımak’ da meseleyi çözmüyor. Birlikte olduklarımızla ilgili bunca şaşkınlığı, bunca üzüntüyü, onları yakından tanıdığımızı sandığımız için yaşıyoruz.

İbrahim Tenekeci
Önemli olma tutkunuzu nasıl giderdiğinizi söylerseniz size nasıl bir kişi olduğunuzu söyleyebilirim. Karakterinizi belirleyen en önemli özellik budur.

Carnegie
Çok soğuk bir kış günü üşüyen kirpiler birbirlerine iyice sokulurlar, soğuktan ve donmaktan korunmak için, ama bir süre sonra birinin dikenleri diğerine batmaya başlar. Birbirlerinden iyice uzaklaşırlar, bu seferde soğuğun etkisi hissedilir. Her seferinde aynı olay tekrarlanır, üşüyünce birbirlerine yapışan kirpiler, dikenler batınca birbirlerinden fazlasıyla uzaklaşırlar, ta ki hem soğuktan etkilenmeyecekleri hem de birbirlerine dikenlerini batırmayacakları orta bir mesafe bulana kadar. İnsanlar da kendi monotonluklarından, tek başınalığın boşluğundan kurtulmak için birbirlerine yaklaşırlar, ama çirkin alışkanlıkları ve dayanılmaz hataları onları birbirlerinden uzaklaştırır. Orta mesafe ise nezaket ve iyi ahlaktır.

A.Shopenhauer
Bilirsin işte Füsun , gidişinden bu yana
Hüzün sektöründe bilfiil yirmi üç sene görev yaptım.

Didem Madak

Seyahatnâme; Sille Köyü, Konya


Konya Sill by pochanoglu
On İki Havari'den ikisi Aziz Barnabas ve Aziz Pavlus, Hz. İsa'nın çarmıha gerilmesinden sonra, radikal Yahudilerin yoğun ve şiddetli baskısından kurtulmak için kendilerine inanan ilk Hristiyanlan da yanlarına alıp, İkonia'ya (Konya) gelirler. Fakat burada da şiddetli ve yoğun baskı devam edince şehrin kuzeybatısında bulunan Takkeli Tepesi'nde yer alan mağaralar, onları bağrına basar. Sille dağlarına oyulan bu ilk ibadethaneler, İsa'nın ilk müritlerine ev sahipliği yapar ve bu mağaralar Sille hikâyesini başlatan ilk adım olur.


Sille'de düş ile gerçeğin aynı anda buluştuğu, ölüler şehri olarak nitelendire-bileceğimiz Selçuklu döneminden kalma, taşların dantel gibi işlendiği mezarlıklar da bulunuyor.