20 Eki 2013

Yaşlandıkça servileri öteki ağaçlara göre kendime daha yakın bulduğumun ayırdına vardım. Belki ölümü yakın bulmamdan..

Çınar, kestane, dişbudak vd...
Yeşile karşı ne kadar hoyrat olursak olalım, şükür ki, bu ağaçlar bizi terk etmiyorlar. Sizi bilmem ama ben yürüyüş yollarımı çoğu zaman onların varlığına göre seçiyorum. Bir çay bahçesine oturduğumda masamı koca çınara mı, yoksa kestaneye göre mi ayarlasam diye tatlı bir kararsızlık yaşadığım oluyor.
Peki ya serviler?
O koyu yeşil, mevzun vücutlu, geceleri gümüşlü, gündüzleri hüzünlü serviler!Unuttuk mu onları, ihmal mi ettik? Mezarlıklara mı terk ettik?
Evet!
Gerçek bu maalesef.

Yahya Kemal'in "serviler şehri" İstanbul, ölümün lafından bile korkan insanlarla dolup taşalı çok oluyor. Mezarlıkların yanından geçerken kafalar başka yana çevriliyor ya...Serviler de öylece hiç fark etmeden hem hayatımızdan, hem de zihnimizden siliniyor sanki.
Oysa servi ne güzel bir bahçe ağacıdır!
Doğru, okudunuz! Bahçe ağacı.
Osmanlılar mesela, bahçelerine, avlularına, bağlarının bir kenarına servi dikmeye özen göstermiştir.
Hele yolların kenarlarındaki o vakur duruşları yok mu, nasıl baş döndürücü bir güzelliktir!
Daha sonraki kuşaklar ne yazık ki, yol kenarları için serviler yerine ürkek, çelimsiz kavakları tercih ettiler.
Sonra ne oldu, biliyorsunuz. İtalyan filmlerinde, iki yanında serviler dizili, ucu güneşle apaydınlık bir bahçeye açılan gölgeli toprak yolları ağzımızın suyu akarak seyreder olduk...

Hilmi Yavuz gibi "Yaşlandıkça servileri öteki ağaçlara göre kendime daha yakın bulduğumun ayırdına vardım.
Belki ölümü yakın bulmamdan" diye düşünenler çoktur. (Bulanık Defterler. Sayfa 29.)
Bense servide derin bir huzur duygusunu bulurum.
Bunu eski bir vakit, Ege'de, bir zeytinliğin içinden geçen patikayı dolanıp denize bakan tepenin yamacına çıktığımda karşılaştığım bir servi öğretmişti bana. Orada bir başka ağaç olsa, altına uzanıp uyumayı düşünürdüm belki ama servinin yanında durdum. Uzun uzun durdum.
Benimle birlikte zaman da durmuştu sanki!

Asıl diyeceğim şu...
Bizim belediyelerimiz ucuza hastalıklı alındığı için kuruyup giden İskenderiye palmiyelerini her yere kondurmak yerine,
Osmanlı'nın serviye verdiği değere dönüp baksalar...
İyi olmaz mı?

Haşmet Babaoğlu