"Belli bir ruh haline yapışmak", yetişkin yaşta çocuk numarası yapmak hep o mutluluğun, hayatını düz bir çizgide ilerletmenin derdinde olan insanın kendi kendine bulduğu çözümlerden biri .
Sanki hiç üniversiteye gitmedim, sanki 10 yıldır yazı yazarak hayatımı kazanmıyorum, sanki hiç evlenmedim, sanki hiç saçlarım beyazlamadı , sanki hiç "yetişkin muhabbeti" yapacak yaşa gelmedim . Ailem, ağabeylerim bir araya gelmiş otururken, sanki sandalyede ayaklarım yere erişmiyormuş gibi hissediyorum . Gündemden, politikadan, gazetelerden konuşuyorlar mesela, bendeki vaziyet "İvit, binci di üyle kisinlikle yani hehe blmyrm, ehe ehe eee . Öööö . ANNEA YA YEMEK VAR MI YEMEK VERSENE SONRA DA ÇAY VER TATLI YOK MU YEAAEAEA" . Ba ba ba . "Yolun yarısı"na gelmiş biri değil de 15 yaşındaki zibidi konuşuyor sanki . Yemek yok muymuş . Kalk kendin al hayvan . Altını da bezlet bari!
Her geçen gün Facebook duvarları bebek fotoğraflarıyla doluyor, bir günde üç nişan-düğün haberi alınca "Ya, bi saniye . Ne zaman bu kadar yıl geçti yahu, daha lisedeyiz?" diyesim geliyor . Birkaç sene önce festivallerde toz toprak içinde yuvarlanır, sabahlara kadar sokaklarda dolanır ve "sonsuz ergenliğin" tadını çıkarırken, şimdi sokakta yürürken bir camda aksimi gördüğümde "Kim bu kadın ya?" diyorum .
Ben yılların geçtiğini, zamanın aktığını, insanların değiştiğini, koşulların değiştiğini reddedenlerdenim . Fakat aklının kendini sandığı yaşla beden birbirini tutmayınca şöyle bir durmak zorunda kalıyorsun . İki hareket edip sonra "Belimbelimbelim hııaa" diye yuvarlandığında, hareket hızın akıl hızınla örtüşmediğinde "ergen olmadığını" anlıyorsun . Biliyorum, bir ben değilim böyle . Peki nedir bunun sebebi?
Zamanın geçtiğini reddetme hali değişikliğe, başına geleceklere, kayıplara ve hayattaki değişimlere ayak uydurmayı reddetme çabası .
Kendine bir "konfor hali" belirleyip ona yapışıp kalıyorsun . Hoş, lise yıllarıma niye takıldıysam . Son sene puanım yüksek gelsin diye okul değiştirmiştim hesapta çakallık yapacağım diye . Sonra depresyondan depresyona sürüklenip kafamı duvarlara vurmuştum ya, neyse . Demek konu "döneme yapışmak" değil . Lise hiç değil . İnsan dilediği zaman hayatı "pause"lamak isteyip yapamadığında "sorumluluğun kendinde olmadığı yıllar"a çakılıp kalmak istiyor . Hani ne yapsan anne-baba kurtarır, yan gelip yatma lüksün vardır . İleriyi çok düşünmek zorunda değilsindir, elbet senin yerine en büyük kararı verecek biri vardır . İşte bu yüzdendir belki bir duyguya takılıp kalmak . Israrla kendini şimdi olana yabancılaştırmak, geçmişe hasret duymak . Mesela "Yav ben daha kendimi çocuk gibi hissediyorum, insanlar çocuk doğuruyor yav asdfasdafdj" diye faltaşı gibi açılmış gözlerle hamile bir dostun karnına bakakalmak .
"Belli bir ruh haline yapışmak", yetişkin yaşta çocuk numarası yapmak hep o mutluluğun, hayatını düz bir çizgide ilerletmenin derdinde olan insanın kendi kendine bulduğu çözümlerden biri .
Zararı var mı? Bilmem . Belki . Ama yararını biliyorum . Her ne kadar sonradan zararını görme ihtimalin olsa da "saf çocuk aklı" nı kaybetmiyorsun . İnsanlara yaklaşırken "ehe ehe ne tatlı güzel arkadaş" diyorsun mesela . Sonra bir bakıyorsun . Aaaa! Kızın işi düşmüş meğer . Aaaa! Adamın maksadı göz süzmekmiş meğer . Aaa! Kızın senden bir isteği varmış meğer! Aaaa! Arkadaşlığın ona "ortamlarda" fayda getirir sanmış meğer! Olsun . Yine de çocuk ruhuyla ortada dolanmak güzel .