Bazı insanlar, aşırı meraklarıyla canınızı sıkarlar, bazıları da mutlak meraksızlıklarıyla; bunlara en sansasyonel olaylardan söz edersiniz, haberleri bile yoktur; kimileri, onlarla değil, sizinle ilgiliyse, bir mektubunuza aylarca cevap vermezler veya size bir şey sormaya geleceklerini söylerler; siz, geldiğinde evde olmama korkusuyla dışarı çıkmaya cesaret edemez, beklersiniz, gelmezler, sizi haftalarca bekletirler; çünkü kesinlikle cevap gerektirmeyen mektuplarına sizden bir cevap gelmeyince sizi kızdırdıklarını zannetmişlerdir.
Kimileri de, sizin arzunuza değil kendi arzularına kulak verip, kendileri neşeliyse, sizi görmek istiyorlarsa, sizin ne kadar acil bir işiniz olursa olsun, tek kelime etmenize izin vermeden konuşurlar; ama hava durumu veya kendi keyifsizlikleri yüzünden yorgunsalar, tek kelime alamazsınız ağızlarından, çabalarınıza bir ölü kıpırtısızlığıyla karşı koyarlar ve söylediklerinize, hiç duymuyormuşçasına, tek hecelik cevaplar vermek zahmetine dahi katlanmazlar. Her arkadaşımızın öyle kendine has kusurları vardır ki, onu sevmeye devam edebilmek için, -yeteneğini, iyiliğini, sevecenliğini düşünerek- kusurlarını kendimize unutturmaya, daha doğrusu, bütün iyi niyetimizi gösterip dikkate almaya mecburuzdur. Ne yazık ki, arkadaşımızın kusurunun görmemek konusundaki hoşgörülü inadımız, onun kendi körlüğü veya başkalarına atfettiği körlük yüzünden bu kusuruna saplanıp kalma inadının yanında hiç kalır. Çünkü o bu kusuru görmez ya da görülmediğini zanneder.