8 Mar 2010

Kadınlar Günü

Bayanlar gününüz kutlu, bayanlar lavabonuz temiz olsun!


Bugün kadınlar günü.

Ama kadına kadın diyemeyen bir ülke olarak nasıl kutlayacağız bu günü bilmiyorum.
Kadına kadın diyemeyecek kadar kibarız ziya.

Ne demişti zamanında Mustafa Keser: “Bütün bağyanların kadınlar gününü kutlarım.”
Allah razı olsun, ne diyelim.

Bayanlar günü olarak değiştirelim bari. Bu kadar utanıyorsak kadına kadın demekten, zorlamayalım koşulları.
Geçen gün şu bile geldi başıma. Biri bir şey anlatıyordu, araya girip “arkadaşın kadın mı?” diye sordum dedim “yok, yok!” dedi “bayan”.
Maazallah kadın değil yani! Bayanmış.

Bir başka gün bir lokantada kadınlar tuvaleti nerede diye sordum, KORKUNÇ yanlışımı düzelte düzelte, kabalığımı yüzüme vura vura, gözlerini bellendire bellendire “bayanlar tuvaleti orada” dedi. Bayanlar lavabosu orada da diyebilirdi. Zira tuvalete de tuvalet diyemiyoruz artık. O da ayıp. Ama mesela bir kadını öldürdükten sonra onu seks manyağı bir ruh hastası yapmak ayıp değil. Hatta yap ki hakimler de sana acıyıp cezanda indirim yapsınlar.

Dört beş gün evvelki Hürriyet’in manşeti: İşte Amerikan adaleti!

Amerika’da bir Türk, 30 yıl önce kız arkadaşını öldürmüş. En az 15 yıl yatmak üzere müebbet hapis cezası yemiş. Hapiste 15 yılını doldurmak üzereyken dolabının altına yapıştırılmış bir bıçak bulunmuş. Böylece şartlı tahliye imkânından mahrum olmuş. 30 yıldır içerdeymiş.

Benim şu meşhur ve meçhul editör (ki ısrarla hakkımda böyle yazıp durma diyor ama ben yine de yazıyorum) “bizde olsa zaten ağır tahrikten sadece 10 yıl yerdi, iyi halden de o 10 yıl 4 yıla düşerdi, adam çoktan çıkmış, birkaç kadının kanına daha girmişti” diye bir kılçık yolladı messıncırıma..

Ne kadar da haklıydı. Kadınların kanına giren adamları bir türlü zaptedemeyenler ülkesi olarak tarihe geçmek üzereyiz... Birini ama bilhassa karısını, kardeşini, kızını öldürmenin bu kadar hafife alındığı muhteşem bir ülkeyiz biz! Amerikan adaletini de eleştiririz üstelik. “Bak adamcağızı salmıyorlarmış 30 yıldır. Hay Allah! Ne yaptı ki?”

Daha ne yapsın! DAHA NE YAPSIN! Sırf kendisini terk ettiği için daha 20 yaşına bile gelmemiş gencecik bir kızı vurmuş. Dünyanın tüm kadınlarının can sağlığı adına bu adamı içerde tutma da ne yap?

Ve sayın editörüm akabinde arka arkaya son üç ayın mahkeme haberleri linklerini yollamaya başladı. (Değerli bir haber koleksiyoncusudur kendisi..)

Aşağı yukarı şöyle özetlenecek haberler:
Karısını 22 yerinden bıçaklayan biri “bana ‘sen artık erkek değilsin’ dedi, ‘gideceğim başkalarıyla gezeceğim’ dedi, çok sinirlendim” demiş, ağır tahrik var diye sadece 12 yıl yemiş.
Sevgilisini öldüren bir başkası “Beni yedi erkekle aldattığını söyledi” demiş yine ağır tahrikten sadece 13 yıl yemiş.
Biri de karısı mini etek giymek istediği için öldürdüm demiş ve evet, yine ağır tahrik sayılmış. (İç Anadolu’nun bağrında mini etek giyeceğim diye ısrar eden üç kadından biri bula bula bu ruh hastasını mı bulmuş evlenmek için? Bu nasıl bir tesadüftür?)

Şimdi bunları okuyunca ne kalıyor akılda?
Aha birkaç orospu gitmiş, iyi olmuş.
Üstelik ödülü de var: Cezada indirim!

Böylece ne oluyor? Kadına kadın diyemeyecek kadar kibar ülkemde erkeklerin kadınları (peki tamam: bayanları) böyle nedenlerle rahat rahat öldürme hakkı olduğu ve buna pek değerli hakimlerimizin de anlayış gösterdiği fikri kafamıza güzel güzel nakşoluyor.

Aaa tabi ya diyoruz. Karısı da ama neler demiş. Denir mi öyle...

Büyük gazetemiz de rahat rahat “İşte Amerikan adaleti” diye eleştirel manşetler atabiliyor. Ki evet adalet belki de tam da budur. Can almak bizde kadar ucuz olmamalı.

Münevver davası da aynen bu noktaya geldi. Getirildi. Kızın başkalarından aldığı mesajlar ağır tahrik unsuru olarak sunuldu. Kızı orospu yaptık, rahatladık. Üstelik doğru mu söylüyorlar onu da bilmiyoruz. Kadınların hiçbiri böyle bir laf da etmedi belki de. Fakat belli ki bu yöntem avukatların fiks mönüsü haline gelmiş: Göster maktulü hafif meşrep, kap indirimi. Böyle matbuu bir kadını-ucuzlatma-savunması var herhalde. Erkekliğime laf etti, beni tatmin edemiyorsun dedi, sütçü bile senden iyi dedi, bir yılda 8 erkekle aldattı...

Bu da “savunma” oluyor.. Yüce savunma hakkı. Söz konusu kadının haysiyeti, varsa çocuklarının, akrabalarının, eşinin dostunun haysiyeti.. Kimin umurum. Mühim olan sanığa en az yıl verdirmek.

Her hâkim bunu yiyecektir diye bir şey yok tabi. Ancak yiyen de bol ki savunmaya konulup duruyor. Basın da bayılıyor böyle şeyleri köpürtmeye. Böylece erkekliğe laf etmenin, başka erkeklerle mesajlaşma ihtimalinin ne kadar tehlikeli, ne kadar olmaması gereken bir şey olduğu da habire fişfiriklenip duruyor. Etmeyeceksin ağbicim! Giymeyeceksin, söylemeyeceksin, düşünmeyeceksin..

Ben de diyorum ki tam da bu nedenle cezada indirim değil bindirim yapılmalı.

Böyle bir savunma getirildiği anda 24 mü normalde, al sana 34 denmeli. Kadın hakları adına normal cezanın üzerine bir on yılcık daha yat sen denmeli. Madem İstiklal Marşı’nı beş sayfa boyunca yorumlamak gibi “pek” entelektüel cezalar veriyoruz, eh elemana “feminizm tarihi” konulu bir kitap da yazdırılsın o zaman. İyi yazamadın mı bir on yıl daha. Bugünlere kolay gelinmedi, senin gibi bir düdüğe yedirecek değiliz denmeli.

Muhafazakarlaşma deyince tabii akla hiç böyle detaylar gelmiyor di mi?

Gelmiyor. Kadına kadın demeyelim, bayan diyelim yeter. Tuvalet ve kadın. İki cıs kelime. Aman diyeyim. Gerisi teferruat...







Mutlu Tönbekici-Vatan