Hırs ve sersemlik üzerine........
Bir Hintli gezgin, çok güçlü bir “dilek ağacı”nın varlığını duymuştu.
Yıllarca onu bulmak için gezdi dolaştı. Çok yorulmuştu.
İlk gördüğü ağacın gölgesine uzanıverdi. Uykuya dalmadan önce aklından son geçen, “uyandığımda şöyle güzel bir kuzu olsa da oturup yesem”di.
Biraz sonra nefis bir et kokusuyla uyandı. Bir kuzu kendi kendine ateşin üzerinde dönüyor, yanında çeşitli baharatlar da yemeğe oturacak olanı bekliyordu.
Gezgin önce olanca açlığıyla kuzuya saldırdı. Yemeye başladıktan sonra aklı başına geldi. Dilek ağacını bulmuştu!
Emin olmak için aklından geçirdi: “Yıllardır aynı giysilerle geziyorum, şunların yerine şöyle güzel giysilerim olsa...”
Gözünü kapadı, bir süre kapalı tuttu...
Sonra gözlerini açıp üstüne başına baktı. Bütün giysileri değişmişti. Üzerinde en zengin beylerin giydikleri türden giysiler vardı.
Evet. “Dilek ağacı”nı bulmuştu!
Bu arada kuzuyu yemeye devam etti. Bitirdikten sonra, aklından “şimdi bir kahve iyi gider” düşüncesi geçti.
Cezve ile fincan hemen önünde belirdi.
Kahvesini höpürdetirken aklından geçirdi:
“Güzel bir at olsa da dönüşte yorulmasam...”
Mükemmel bir at önünde duruyordu.
Gezgin yine aklından geçirdi: “Şöyle bir küp altın olsa da bundan böyle rahat etsem...”
Altın dolu küp, önünde hazırdı.
Aklına başka bir mesele geldi: “Yıllardır kadın yüzü görmedim, şöyle hoş bir kadın olsa... Hatta iki, üç kadın olsa...”
Üç güzel kadın hemen çevresini alıverdi..
Bir süre geçtikten sonra yine midesi kazındı:
“Şöyle birkaç cins tatlı olsa da damağım, ağzım bir tatlansa...”
Tepsilerle tatlılar hemen önüne dizildi.
Tatlıları silip süpürdükten sonra gezginin üzerine bir rehavet çöktü. Göz kapakları ağırlaşıyor, kendi kendilerine kapanıyordu. Dayanamadı, tekrar ağacın gölgesine uzandı.
Son olarak “buralarda kaplan da vardır.........” diye aklından geçiriyordu...