Aynı yolu beraber yürüdüğümüzü sandığımız insanlar, aslında bize sadece gidecekleri yere kadar eşlik ediyor..
28 Mar 2014
26 Mar 2014
25 Mar 2014
22 Mar 2014
21 Mar 2014
20 Mar 2014
Yaşam beni dehşete düşürüyor. Yemek, uyumak ve çıplak dolaşmamak için insanın yapmak zorunda kaldıkları ürkütücüydü.
Özgür olmak, haftanın 5 günü yapmak istediğin herşeyden vazgeçip, düşünmekten dahi kendini alıkoyup, çişe gittiğin vakitleri hesaplayıp gece yatağa girip ayaklarını uzatmak değil.
Özgür olmak, haftanın 5 günü 3 kuruşa nefret ettiğin bir sürü insanla dipdibe yaşayıp, zoraki gülücükler saçıp, renklerinden arınmaya çalışarak 2 günü beklemek değil.
Özgür olmak, insanların seni sevmesi uğruna sevmediğin herşeyi yapmak, iğrendiğin birşeye “ah çok güzel olmuş” demek değil.
İnsanlardan hoşlanmıyorum, samimiyetle söylüyorum tümünden olmasa bile büyük çoğunluktan hoşlanmıyorum.
Kötü oldukları için değil, zavallı oldukları için değil. Hepsini anlayabilirim. Hepsine mazaretler bulup, anlayışla karşılayabilirim. Hoşlanmıyorum. Bu benimle alakalı.
Ne hastalıklı bir duygu değil mi? Bence değil işte. Bence çok doğal, olağan.
Charles bukowski
19 Mar 2014
…Mersin’de bir adam, lop yumurtayı çiğnemeden yutarım diye arkadaşıyla iddiaya giriyor. Genç bir adam. Yumurtayı yutuyor ama yumurta o kadar sıcak ki, adamın midesi yanıyor, adam anlamıyor bunu, sonra da ölüyor. Böyle bir şey. Çok saçma değil mi? Kahvaltıda önümde duran yumurtaya bakarken bu geldi aklıma. Sonra şunu düşündüm Selma. Ben sanki o yumurta haberini okuduğumdan beri, bir armağan, bir mucize olduğu söylenen şu hayatın saçma sapan bir şekilde bitebileceğinden korktum hep. İçimde böyle bir korku varken de hayatın tam da bu şekilde, yani saçma sapan bir şekilde sürdüğünü anlamadım. Asıl bundan korkmam gerektiğini anlamadım.
Barış Bıçakçı
Barış Bıçakçı
17 Mar 2014
16 Mar 2014
Bir deniz kenarı düşlüyorum. Sakin, kıpırtısız ve huzurlu. Yönüm güneşe dönük. İnsanın Azrail bile gelse gülümseyerek karşılayabileceği kadar güzel her şey. Sonra birdenbire iri kara bir sinek biçimsiz vızıltısıyla önce kafamın üzerinde pike yapıyor, sonra da terli göbeğimin ortasına konuyor. Kovuyorum elime. Üşengeç in kalklardan başka bir işe yaramıyor bu hamle. Göbeğimden bacaklarıma, bacaklarımdan enseme, ensemden tekrar göbeğime... Kararlı hareketlerle kovmak değil öldürmek üzere hamle yapmaya başlıyorum bu kez. Beceremiyorum. O an fark ediyorum. İğrenç şekilde terliyim. Ve yalnızım. Sonra insan artığı pet şişeleri fark ediyorum. Plajın biçimsiz taşlarına takılıyor sonra gözüm. Deminden beri huzurla baktığım güneş cehennem zebanisi gibi görünmeye başlıyor artık. Amına kodumun sineği duruyor hala yerinde. Mücadele etmekten vazgeçtim. Sadece kalkmak istiyorum... Odama gitmek istiyorum...
Öyle işte... Ne zaman güzel bir şey düşlemeye kalksam saçma bir sinek musallat oluyor düşümün göbeğine. Kendi kafamda yarattığım sinekle bile mücadele edemiyorum. Hayal kırıklıkları, delirten özlemeler, üşenmeler ve can sıkıntısı ve can sıkıntısı ve hiç azalmayan can sıkıntısı. Hepsinin obsesif karşılığı sinek oluyor bende. Kafka'nın böceği varsa benim de sineğim var lan diyorum kendi kendime. Sebep olanların gözü kör olsun!
Ali Lidar
Termal Yalova
İnanışa göre: Bitinya’da (Bugünkü Yalova’nın da içinde bulunduğu topraklar) Menodora, Metrodora ve Nymphodora isimlerini taşıyan üç kız kardeş yaşamaktadır. Bunlar genç kız çağına geldiklerinde, Hristiyanlığı kabul eder ve Pythia (BugünTermal) hamamlarının civarındaki tepelerden birine çekilerek,burada ibadetle meşgul olurlar. Bir süre sonra, bu genç kızların bir takım kerametler gösterip, Termal’e gelen hastaları iyi ettiklerine inanılır. Bu durum onların saygınlığını arttırır ve tanınmalarını sağlar.
O zamanlar, Roma İmparatoru, koyu bir putperest olan Galerius Maximianus (İS. 305- 311)`dur.
Durumu öğrenen İmparator, yörenin valisi olan Fronto`yu görevlendirir. Fronto da, Üç Kızkardeş`e bir elçi göndererek, Hıristiyanlığı terk etmelerini ve putperestliğe dönmelerini önerir. Ayrıca, onlara asillerle evlenme olanaklarını da sunar.
Genç kızlar, bu isteği reddederler; İsa`nın yolunda olduklarını belirterek, kendilerine sunulan hediyeleri ve ödülleri değersiz bulduklarını ifade ederler.
Bunun üzerine, önce içlerinde yaşça en büyük olan Menodora, demir bir çubukla, bedeninde sağlam bir kemik kalmayıncaya kadar dövülerek öldürülür.
Daha sonra, Metrodora simsiyah oluncaya kadar mumlarla yakılır ve ölünceye kadar demir çubuklarla dövülür.
Nymphodora ise çubuklarla dövülerek ve demir pençelerle bedeni parçalanarak öldürülür.
Hristiyan inancına göre elçi onların bedenlerinin yakılmasını emrettiğinde, aniden gökyüzünden gelen bir alev, azizeleri şehit edenleri içine alarak yok eder. Daha sonra bir yağmur başlar ve ateşi söndürür. İnananlar da Üç Azize`yi saygıyla toprağa verirler. Yöre halkının Üç Kızkardeş`e ya da Üç Azize`ye duydukları saygı giderek artar ve kısa süre sonra da mezarları bir ziyaretgâh halini alır.
Yalova
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)