İnsan henüz başlamadığını sanır, oysa başlamıştır. Bir şey yapmadığını sanır, oysa yapmıştır. Bir amaca doğru yürüdüğünü sanır, oysa amaç arkasında kalmıştır.
Marguerite Duras
Aynı yolu beraber yürüdüğümüzü sandığımız insanlar, aslında bize sadece gidecekleri yere kadar eşlik ediyor..
27 Eyl 2013
26 Eyl 2013
Kabuk Adam
Yalnızlığa öyle alışmıştım ki bir başkasının ilgisini ancak bir tehdit olarak algılayabiliyordum. Yabani bir hayvanın insan karşısında tedirginliğine benzeyen bir duyguydu bu.
Aslı Erdoğan
Aslı Erdoğan
24 Eyl 2013
23 Eyl 2013
Seyahatname:Obidos, Portekiz
MÖ 308’de Kelt’ler tarafından kurulan, sonra Roma ve Vizigot dönemleri yaşayan Obidos, 710’larda Magribi Arapların eline geçmiş. Araplar da burasını daha güvenli bir hale getirmek için dağın tepesine kale yapmış. 400 yıla yakın süre Kuzey Afrikalı Müslüman Arapların hakimiyetinde kalan Obidos, 1148’de Portekiz’in ilk kralı tarafından Araplardan alınıp Portekiz topraklarına katılmış.
1282’de Kral Dinis, Aragon’lu Izabel’le burada evlenmiş. Yeni kraliçe “adeta tac üzerinde bir mücevher” dediği Obidos’u öyle beğenmiş ki, kral düğün hediyesi olarak Obidos’u kraliçeye armağan etmiş. Sonra da bu bir gelenek olmuş ve 1834’e kadar her kral, Obidos’u bir düğün hediyesi olarak kraliçelere vermiş… Bu yüzden Obidos için “kraliçelerin köyü” diyorlar. Hatta bazıları için burası Portekiz’in 7 harikasından biri…
19 Eyl 2013
Yaşamın Ucuna Yolculuk
Nice istasyonlarda, nice limanlarda, havaalanlarında duraklarım. Her gidenle gitmek istedim. Her yolculuğa çıkmak.. Hiçbir yere gitmesem de, sürekli yolculuklarda olduğumu algılamakta geç kalmadım.
Tezer Özlü
Tezer Özlü
18 Eyl 2013
17 Eyl 2013
Jean Seberg için
Ne değiştirebildiğin, ne yardım edebildiğin, ne de terk edebildiğin bir kadını sevmenin ne demek olduğunu bilemezsiniz…
Romain Gary
Romain Gary
16 Eyl 2013
15 Eyl 2013
14 Eyl 2013
Kinyas ve Kayra
Anladım bir yangın merdiveni olmadığını. Hayatın arka kapısı yoktu. Gizlice sigara içilen karanlık bir boşluk bile yoktu. Her şeyi bilen, her şeyi bilmeye devam ediyor ve bana gülüyordu.
Hakan Günday
Hakan Günday
Oğuz Atay
Bunca sene, çok fazla, deli gibi kitap okudum.
Ancak, okuduğum kitaplar hala sokaktaki manavın beni kazıklamasına engel olamıyor
Ancak, okuduğum kitaplar hala sokaktaki manavın beni kazıklamasına engel olamıyor
Seyahatname:Mor Gabriel ( Aziz Gabriel) Manastırı
Mor Gabriel (Deyrulumur) Manastırı, dünyanın ayakta duran en eski Süryani Ortodoks manastırıdır. Mardin ilinin Midyat ilçesine bağlı Güngören köyü sınırları içerisinde,Süryanilerin anayurdu olarak bilinen Turabdin platosunda bulunmaktadır.
Manastır'ın birinci katını oluşturan, tarihsel değeri büyük ve gelen konukların da ziyaret ettiği yapıların çoğu 5 ve 6. yüzyıldan kalmadır. İçeride zeminde 5-10 cm lik çıkıntısı ile herhangi bir açıklama, mezartaşı , yazı dahi olmayan manastır’a ismini veren Mor ( Aziz) Gabriel yatıyor.Mor Gabriel o kadar mütevaziymiş ki, o öldüğünde herkesten daha aşagıda, işte bu yerin altında yatmak istemiş.Açık olan küçük deliklerden dileyenler Mor Gabriel’in toprağından alıyorlar, dualar ve umutları eşliğinde..Toprak tükendikçe, yeri dolduruluyor...
13 Eyl 2013
11 Eyl 2013
Azil
Varılabilecek son nokta, bir noktaya dönüşmektir. Nokta mükemmeldir. İnsanın varlıktan ibaret kalması gibi. Kusursuz bir hal. İnsanın varlık nedeni, hiçliğin merkezinde var olarak mükemmel bir durağanlığa erişmek ve sonsuza kadar o halde kalmaktır. Buna yaratarak yok olmak denir.
Hakan Günday
Hakan Günday
İnsan kendi felaketini seçemez. Kendi felaketine aktif katılım içinde olabilir ama yine de onu seçemez. Yıkılmak için dizilen domino taşları gibiyiz. Biri gelir sana çarpar, seni yıkar ama onu da başka biri yıkmıştır. Biraz tepeden, soğukkanlı bir zaviyeden bakınca göze hoş gelen bir görüntü aslında. Kendi felaketinden bile zevk alabilirsin böylece. O felakette seni diğer insanlara bağlayan şeyi görürsün çünkü. Bu durumda herkes suçlu olduğuna göre hiç kimsenin suçlu olamayacağını anlarsın. Herkes birbirini yıkar. İnsana kim vurduya gitmek yakışır.
Emrah Serbes
Emrah Serbes
9 Eyl 2013
Seyahatname- Mezquita, Cordoba
Kurtuba Camii (İspanyolcada Arapça مسجد "Mescit" kelimesinden türemiş Mezquita adıyla bilinir) İspanya'nın Cordoba şehrinde sonradan kiliseye çevrilmiş olan camidir.Bu ulu cami bugün Cordoba Katedrali'dir. Şehrin ortasından geçen Guadalquivir (Vad'il Kebir) ırmağının kenarında bulunan Kurtuba Camii dünyanın en büyük ve en eski camilerinden biridir.Endülüs Emevilerinin başkenti Kurtuba'da 600 cami vardır. Bu camilerin en anıtsal ve ihtişamlısı Kurtuba Camii'dir.Cami içinde 1293 sütun vardır.Dünyadaki en fazla sütuna sahip olan mabet, Kurtuba Camii'dir.Duvarlarda kufi yazılar lacivert zemine altınla yazılmıştır. Minber, pek çok fildişi parçayla, değerli taşlardan altın çivilerle yapılmıştır.
Emile Ajar
Moraliniz bozuk oldu mu da güzel şeyler hep daha güzeldir. Bunu sık sık fark ettim. Gebermek istediğiniz zamanlar, her zamankinden daha güzel olur çikolatanın tadı.
Onca Yoksulluk Varken
Onca Yoksulluk Varken
Murat Menteş
Yapabileceği tüm hataları yapıp hiç ders almamak diye bir şey olmasaydı ben icat ederdim.
Ziyan
Gitmek istiyordum. Yıllar önce olduğu gibi. Yok olmak. Kelimelerini içtiğim büyük şairlerin “Kaybolup gitti” cümlesiyle biten hayat hikayelerine benzer biçimde yok olmak istiyordum. Benim için, “İzine rastlanmadı” densin istiyordum.
Hakan Günday
Hakan Günday
5 Eyl 2013
4 Eyl 2013
Tesirsiz Parçalar
Yüksek sesle konuşma olur mu benimle? Fısılda yeter, duyarım ben, bağırma ne olur.. En çok babam bağırırdı anneme, ara sıra da annem babama. Öyle anlarda kendimi mutfağa kapatırdım ve seslerini duymamak için bağıra çağıra saçmalardım. (Saçmalamaya meyyalim ta o zamanlardan miras olmalı) Ama ne yaparsam yapayım duyardım. Ya ellerim çok küçüktü ya da kulaklarım çok büyük. Bir türlü tam olarak kapatamazdım. Mutfak kapısının altından sızan ses, kapatamadığım kulağımın içinden beynime girerek beni yiyip bitirirdi. Hiçbir şey anlamazdım. Neden kavga ettikleri hakkında da hiçbir fikrim yoktu. Galiba onlar da bilmiyorlardı nedenini. Onlar amaçsızca birbirlerine bağırırdı, ben de kendime. Yıllarca sürdü bu drama ve kulaklarımla ruhum arasındaki zar yavaş yavaş yırtıldı. Şimdi sen ne zaman benimle yüksek sesle konuşsan, kulağım değil ruhum titriyor sanki. Yapma olur mu? Bana bağırma, fısılda yeter, duyarım ben..
Ali Lidar
Ali Lidar
2 Eyl 2013
"Belli bir ruh haline yapışmak", yetişkin yaşta çocuk numarası yapmak hep o mutluluğun, hayatını düz bir çizgide ilerletmenin derdinde olan insanın kendi kendine bulduğu çözümlerden biri .
Sanki hiç üniversiteye gitmedim, sanki 10 yıldır yazı yazarak hayatımı kazanmıyorum, sanki hiç evlenmedim, sanki hiç saçlarım beyazlamadı , sanki hiç "yetişkin muhabbeti" yapacak yaşa gelmedim . Ailem, ağabeylerim bir araya gelmiş otururken, sanki sandalyede ayaklarım yere erişmiyormuş gibi hissediyorum . Gündemden, politikadan, gazetelerden konuşuyorlar mesela, bendeki vaziyet "İvit, binci di üyle kisinlikle yani hehe blmyrm, ehe ehe eee . Öööö . ANNEA YA YEMEK VAR MI YEMEK VERSENE SONRA DA ÇAY VER TATLI YOK MU YEAAEAEA" . Ba ba ba . "Yolun yarısı"na gelmiş biri değil de 15 yaşındaki zibidi konuşuyor sanki . Yemek yok muymuş . Kalk kendin al hayvan . Altını da bezlet bari!
Her geçen gün Facebook duvarları bebek fotoğraflarıyla doluyor, bir günde üç nişan-düğün haberi alınca "Ya, bi saniye . Ne zaman bu kadar yıl geçti yahu, daha lisedeyiz?" diyesim geliyor . Birkaç sene önce festivallerde toz toprak içinde yuvarlanır, sabahlara kadar sokaklarda dolanır ve "sonsuz ergenliğin" tadını çıkarırken, şimdi sokakta yürürken bir camda aksimi gördüğümde "Kim bu kadın ya?" diyorum .
Ben yılların geçtiğini, zamanın aktığını, insanların değiştiğini, koşulların değiştiğini reddedenlerdenim . Fakat aklının kendini sandığı yaşla beden birbirini tutmayınca şöyle bir durmak zorunda kalıyorsun . İki hareket edip sonra "Belimbelimbelim hııaa" diye yuvarlandığında, hareket hızın akıl hızınla örtüşmediğinde "ergen olmadığını" anlıyorsun . Biliyorum, bir ben değilim böyle . Peki nedir bunun sebebi?
Zamanın geçtiğini reddetme hali değişikliğe, başına geleceklere, kayıplara ve hayattaki değişimlere ayak uydurmayı reddetme çabası .
Kendine bir "konfor hali" belirleyip ona yapışıp kalıyorsun . Hoş, lise yıllarıma niye takıldıysam . Son sene puanım yüksek gelsin diye okul değiştirmiştim hesapta çakallık yapacağım diye . Sonra depresyondan depresyona sürüklenip kafamı duvarlara vurmuştum ya, neyse . Demek konu "döneme yapışmak" değil . Lise hiç değil . İnsan dilediği zaman hayatı "pause"lamak isteyip yapamadığında "sorumluluğun kendinde olmadığı yıllar"a çakılıp kalmak istiyor . Hani ne yapsan anne-baba kurtarır, yan gelip yatma lüksün vardır . İleriyi çok düşünmek zorunda değilsindir, elbet senin yerine en büyük kararı verecek biri vardır . İşte bu yüzdendir belki bir duyguya takılıp kalmak . Israrla kendini şimdi olana yabancılaştırmak, geçmişe hasret duymak . Mesela "Yav ben daha kendimi çocuk gibi hissediyorum, insanlar çocuk doğuruyor yav asdfasdafdj" diye faltaşı gibi açılmış gözlerle hamile bir dostun karnına bakakalmak .
"Belli bir ruh haline yapışmak", yetişkin yaşta çocuk numarası yapmak hep o mutluluğun, hayatını düz bir çizgide ilerletmenin derdinde olan insanın kendi kendine bulduğu çözümlerden biri .
Zararı var mı? Bilmem . Belki . Ama yararını biliyorum . Her ne kadar sonradan zararını görme ihtimalin olsa da "saf çocuk aklı" nı kaybetmiyorsun . İnsanlara yaklaşırken "ehe ehe ne tatlı güzel arkadaş" diyorsun mesela . Sonra bir bakıyorsun . Aaaa! Kızın işi düşmüş meğer . Aaaa! Adamın maksadı göz süzmekmiş meğer . Aaa! Kızın senden bir isteği varmış meğer! Aaaa! Arkadaşlığın ona "ortamlarda" fayda getirir sanmış meğer! Olsun . Yine de çocuk ruhuyla ortada dolanmak güzel .
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)