Aynı yolu beraber yürüdüğümüzü sandığımız insanlar, aslında bize sadece gidecekleri yere kadar eşlik ediyor..
31 Mar 2013
Uyuyan Adam
Mutsuzluk üzerine atılmadı, üstüne çullanmadı; yavaşça sızdı, neredeyse tatlılıkla sokuldu.
Georges Perec
Cem Mumcu
Her Yerde Kendin Varsın
Hayat sana ne gönderiyor farkettin mi? Sen orada olduğun için, orada olmayı seçtiğin için, orada olmayı göze aldığın için sana ne gönderiyor biliyor musun? Fark ettin mi? Sıradan gibi gördüğün şu sokakta ne çok şey var. Ne çok olasılık, ne çok bilinecek yeni şey ve ne çok dokunacak, ellenecek, okşanacak, öpülecek şey.
Görmediklerin, fark etmediklerin, bakmadıkların… Ve nedense kaçtıkların. Neden kaçtığını bilmeksizin. Kaçsan bile içinde bir başka bilginin saklı olduğu şey ne ki? Kaçmayı yeğlesen bile, niye kaçıyor olduğunu düşünmen için bir fırsatı sana sunan o şeyi kaçırmasan mı acaba?
Şu beş dakikalık yürüyüşle geçtiğin yolda neler var? Ağaçlar. Sanırım görmeden geçtin. Sana birşeyler söylüyor olabilirler mi? Yeni bir ayakkabı almak da var. Ve o ayakkabıyla gidilecek henüz bilmediğin geleceğin. Eğilerek yürürsen böcekler var. Böceklerde koca bir hayat, acaip renkler, senin bilmediğin belki binlerce yeni bilgi ve hikâye. Korkuyorsan böceklerden, senin korkun da var. Belki tüm yaşamını ve ölümü nasıl karşılayacağını o korkuda görebilirsin. Eğilirsen belki de görmeye başlarsın.
Kızlar mı var yolda? Erkekler? Çocuklar? Kızlara bakışında senin aşktan ne anladığın da var belki. Neye, neresine, nasıl bakıyorsun? Ürkekliğini mi gördün kızda? Tatminsizliğini mi? Umutlarını mı? Sadakatsizliğini mi yoksa? Adımlarını sana göre iyice yavaş atan şu yaşlı adamda neler var? Adam senin geleceğine bakman için bir ayna olmasın? Onun gibi nobran ve mutsuz mu olacaksın yaşlanınca? Yoksa karşı kaldırımdaki nur yüzlü olan gibi mi karşılayacaksın hayatının sonunu? İyi yaşamış biri gibi mi bakacaksın etrafa, yoksa eksik kalmış biri gibi mi? Belki kafanı kaldırıp binalara, yanan ışıklara bakabilirsin. Onları kimlerin ne zaman inşa ettiğini düşünebilirsin bugün de. Hastaneden eve dönen bir anne ve kucağında bir bebeği görürsün belki. Annenin yüzündeki sevinci mi görüyorsun yoksa mutsuz bir evliliği sonlandırmasını zorlaştıracak bir suçluluğun kilidi gibi mi taşıyor bebeğini kucağında? Yoksa sen de mi istemediğin bir ilişkinin içinden sırf suçlu hissetmek korkusuyla çıkamıyor musun? Yoksa birden fazla yaşamın olduğunu mu düşlüyorsun saçma biçimde?
Kimler yaşadı orada, o binada. Kimler sevişti, kimler terk edildi, kimler, kocası üzerinde bir makasla yatakta uzanırken, onunla son bir gece geçirdi? Ve o geceyi yapamadıklarının pişmanlığıyla, binlerce ‘keşke’ ile acıyla, hüzünle boyadı. Aynı makasla çocuğuna önlük diktiği günü hatırladı.
Arabalara bak. Kimlerin onlar? Hangisi hırsla alınmış, hangisi rızık peşinde kullanılıyor, hangisi sahibinin cinsellliğinin bir uzantısı gibi görünüyor. Senin de bir araban var mı? Neden aldın, ne için kullanıyorsun düşün biraz.
Eğer bugün, bu yolda birinin iyiliğine vesile olmak için yürüyorsan, gerçekten isteğin buysa, seni temin ederim onunla karşılacaksın. O ihtiyaç sahibi olan biri, bir hasta, karşıdan karşıya geçmekte zorlanan bir özürlü, yaralı bir köpek veya aç bir kedi olabilir. Bunu gerçekten diliyorsan mutlaka göreceksin onu. Ya da hiç böyle bir dileğin olmadıysa “neden olmadı?” diye düşünmene yol açacak bir başka görüntüyle karşılaşmayı dile.
O kısacık yolda ayakkabılar, mücevherler, duvarlar, afişler de var. Neden iyi ilişkiler kuramadığını, neden kendini yalnız hissettiğini bile bulabilirsin orada. Asfalttaki bir çatlaktan sana beş yaşındaki bir hatıran bakıyor olabilir. Ve o hatırada hangi korkunun saklı olduğu da.
Neye niyetli olduğunu bir düşün. Birçok şey isteyebilirsin, istemelisin de. Ama en temel arzun ne? Bu caddede bu sokakta o arzuna dair ne var? Yaşın kaç? Neden yaşıyorsun? Ne için yaşıyorsun? Aslında nasıl biri olmak istiyorsun? İsteklerin asıl arzuna ne kadar hizmet ediyor?
Her yerde kendin varsın. Baksana. Görsene. Düşünsene, hissetsene… Canının yanmasına izin versene. Ne iyi gelir sana!
28 Mar 2013
27 Mar 2013
25 Mar 2013
24 Mar 2013
23 Mar 2013
Dücane Cündioglu
Varlığımı hissetmek isteyince boyumdan büyük lâflar ederim. Karar alırım meselâ. Yapacağım derim. Yapmayacağım derim.
Acâibü'l Mahlûkat ve Garâibü'l Mevcûdat
Fizik, astronomi, coğrafya, botanik, tıp, zooloji gibi bilim dallarıyla ilgilenmiş Zekeriya bin Mahmud el Kazvini’nin 13. yüzyıla ait Arapça eseri ‘Acaibü’l Mahlûkat ve Garaibü’l Mevcûdat Ortaçağ İslam dünyasının en önemli doğal tarih metinlerini barındırır. Allah’ın adıyla ve duayla açılan, iki bölümden ve alt başlıklardan oluşan yazma İran’da ve Osmanlı’da çok sevilip Farsçaya ve Türkçeye çevrilir. İlk bölümde acâyip, mahlûkat ve garip kelimelerinin anlamlarından, İslam, Roma ve İran takvimlerinden, evrende yaratılmış canlı cansız varlıklardan, Müslümanların astronomik bilgilerinden, gezegenlerden, yıldızlardan, meleklerden bahsedilir. Evrenin eşsiz güzellikleri ve gök cisimlerinin insan hayatı üzerindeki etkileri vurgulanır. Diğer bölümde ateş, hava, su, toprak gibi elementler, denizler, yeryüzünde denge sağlayan dağlar, adalar, şehir ve kasabalar vb. coğrafi bölgeler, jeolojik oluşumlar; bitkiler, ağaçlar, suda ve karada yaşayan hayvanlar, insanlar, mitolojik yaratıklar, cinler, devler yanı sıra dünyanın tuhaflıkları anlatılır.
Ve Sen Kuş Olur Gidersin
Bazen düşünüyorum da hayatım boyunca söylemeyip de vazgeçtiğim şeyleri söyleseydim ne değişirdi acaba?Hayatın akışında ne kadar farklılıklarla karşılaşırdım?Yoksa kader dediğimiz şey o anda yaptığımız anlık,küçük tercih midir?Münkesif bir kalbin iç burkan acziyetini kimselere söyleyememek de başka bir acı veriyor insana.Oysa karşıma çıkan her insana ilk olarak ve sadece bundan söz etmek istiyorum.
Tarık Tufan
22 Mar 2013
21 Mar 2013
17 Mar 2013
Durulmayan Bir Kafa
Elbette zaman zaman yüreğim daralıyormuşcasına neşeli görünüyorum, insan içinde aklım başımdaymış gibi konuşuyorum, dışarıdan bakıldığında keyfim Allah bilir ne kadar yerinde. Oysa ruh ölümcül uykusunu sürdürüyor, kalbin binbir yarası kanıyor.
Key Redfield Jamison
15 Mar 2013
14 Mar 2013
Korktuğun her olaydan, başına gelmesinden ürktüğün her kötü rastlantıdan kaçınmak için onu ayrıntılarıyla düşünürsün hemen. Ayrıntılarıyla düşünmek şart. Yoksa bir noktayı bile düşünmeyi unutsan o nokta başına gelir. Yalnız yaşayanlar her şeyi hesaba katmak zorundadır. Başka türlü korunamazlar. Başka türlü yaşayamazlar. Allahım neler düşünüyorum! Düşün oğlum Hikmet. Düşün ki bunlar başına gelmesin. İyi şeyleri düşünmekten kaçın sadece. Onlar başına gelsin. Mesele bu kadar basit işte.
Denizde, dalgalar arasında boğulacağını anladıktan sonra hiçbir hareket yapmayarak kendilerini suya salıverenler ve felaketi bir an evvel isteyenler gibi kendimi bırakmıştım. Bir şey ümit etmemenin rahatlığından başka barınacak ruhi bir köşem kalmamıştı.
Artık hiçbir şey tahmin edemiyor, hiçbir şey beklemiyordum.
Peyami Safa -Dokuzuncu Hariciye Koğuşu
9 Mar 2013
Sözcüklerini anımsayamadığım bir tartışmayı, birini bir akşamüzeri bir yerlerde bırakıp gittiğimi. Kendimi bir akşamüzeri bir yerlerde unutup gitmek istediğimi. Bir bakışı, bir baş eğişi, uzanan bir eli. Gözlerim dolarak güldüğümü, önemsemez görünmelerimi. Şimdiki yaşamım bütün bu kırık dökük parçalardan oluşuyor işte. Geleceğimden bunlardan daha çoğunu bekleyemem artık.
İnci Aral
İnci Aral
Beyaz Geceler
Gelecek demek benim için yalnızlık, gereksiz varoluş, bayat bir yaşantıdan başka bir şey değil…
Dostoyevski
7 Mar 2013
6 Mar 2013
5 Mar 2013
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)